Intravenöz (Damar Yoluyla) Tedavi Nedir?
İntravenöz tedavinin amacı hücrelerin fonksiyonlarını sağlıklı bir şekilde yerine getirebilmek için ihtiyaç duydukları vitamin, mineral ve antioksidan maddelere hızla ve yeterli miktarda ulaşabilmelerini sağlamaktır.
Sağlıklı beslenmeye ne kadar dikkat edersek edelim, çeşitli metabolik problemler ve hastalıklar hücrelerin ihtiyaç duydukları besinlere ulaşmasını engelleyebilir. Ayrıca günümüzde tükettiğimiz gıdaların besleyici değerlerinin oldukça düştüğü de inkar edilemez bir gerçektir. Tüm bu etkenler hücre seviyesinde kronik hasara neden olarak hem hayat kalitemizi düşürür, hem de çeşitli hastalıklara zemin hazırlar.
İntravenöz tedavide vitamin, mineral ve antioksidanlar direkt olarak damar yoluna verildiğinden hem hücreler için çok daha kolay ulaşılabilir olur, hem de ağız yoluyla verilmesi mümkün olmayan mega-dozlar herhangi bir yan etki riski olmadan uygulanabilir.
İntravenöz tedavi son senelerde yoğun ve stresli tempoda çalışan iş adamlarından, düzenli performans sporu yapan kişilere, medikal tedavilerine destek arayan hastalardan, sağlıklı ve fit bir yaşam tarzını benimsemiş bireylere kadar her gruptan insan için çok önemli bir alternatif destek halini almıştır.
Intravenöz (Damar Yoluyla) Tedavinin Başlıca Kullanım Alanları
- Bağışıklık sistemini güçlendirme
- Dermokozmetik işlem desteği
- Yağ yakımının hızlandırılması
- Spor öncesi ve sonrası destek
- Kronik yorgunluk sendromu
- Saç dökülmesini önleme
- İnsülin direnci
- Performans arttırma
- Toksik metal detoksu
- Kanser tedavisine destek
- Yüksek stresli yaşam tarzı
- Beyin fonksiyonları desteği
Uzm. Dr. Şenay Sarıtaş
Terleme Tedavisi
Vücudumuzda 2 ila 6 milyon arasında değişen miktarda ekrin ter bezi vardır. Termoregülasyon sağlanmasında görevlidirler. Özellikle koltuk altı terlemeleri için uygulanmaktadır.
Öncelikle terlemenin yoğun olduğu bölgeleri tespit etmek amacıyla nişasta iyot ter testi uygulanır. Terlemenin olduğu bölgelere iyot çözeltisi uygulanır, kuruması beklenir, sonrasında nişasta serpilir. Terlemenin yoğun olduğu bölgelerde nişasta iyot kombinasyonu koyu mavi renge dönüşecektir. Uygulamanın yapılacağı bölge lokal anastezik bir krem ile uyuşturulur. Son derece ince iğneler yardımı ile Botox uygulaması yapılır. İşlem 10 dakika kadar sürer.
- Botoksun terlemeyi önleyici etkisi nereden geliyor?
- Botoks zararlı mıdır? Yan etkileri var mıdır?
- Ne sıklıkta botoks tekrarlanmalıdır?
- Etkileri ne sürede ortaya çıkar? Kalıcı bir uygulama mıdır?
- Botoks sonrasında, botoks uygulanan bölgede hissizlik oluşur mu?
- Botoks yaptırılan bölge için ek takviye ürünler kullanılmalı mıdır? (Ör: Koltuk altı bölgesi için parfüm kullanımına devam edilebilir mi?)
- Terlemeye karşı neden botox tercih edilmelidir?
- Botoks’un terlemede koku giderici özelliği de var mıdır? (Yine koltuk altı bölgesi için)
Terleme, egzersiz esnasında, sıcak veya soğuk havalarda vücut sıcaklığını ayarlamak için gerekli fizyolojik bir mekanizmadır. Gün içinde yaptığımız bazı aktiviteler karşısında vücut terleyerek reaksiyon gösterebilir. Vücudun kendisini soğutmak için günde 4-5 defa terlemesi normaldir. Terleme gerekenden çok fazla olursa kişiyi huzursuz eden, can sıkıntısına neden olan, endişe veren, stres yaratan, utandıran ve cildi tahriş eden bir tabloya yol açabilir. Bu durum kişinin başka kişilerle ilişki kurmasını, iş ve kariyer seçimini, ruhsal sağlığını, kişisel görüntüsünü ve yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilir.
Fizyolojik terleme ihtiyacı dışında gelişen ve günlük hayatı etkileyebilecek kadar fazla olabilen terleme tablosuna hiperhidroz denir. Toplumda yüzde 2-3 oranında rastlanmaktadır. Vücudun her yerinde bulunan ekrin ter bezlerinin aşırı çalışmasına bağlıdır.
Özellikle koltuk altı terlemelerinde kullanılır. El ve ayak terlemelerinde de uygulanabilir.
Terlemeye neden olan sempatik sinirleri felç ederek ter bezlerinden ter üretimini önlemek için kullanılmaktadır. Lokal anestezik krem uygulandıktan sonra botox olarak bilinen botulinum toksini deri içine enjekte edilir ve sinir uçlarında geçici blok yapar. Uygulama yaklaşık 30 dakika sürer. Tedavinin etkisi birkaç saat veya gün sonra ortaya çıkar ve 8-10 ay devam eder.
Tedaviden sonra enjeksiyon yerinde birkaç gün devam eden ağrılar olabilir. Bazen yapılan enjeksiyon kaslara giden sinirleri de etkileyebilir ve kolda geçici güç kaybına neden olabilir. Etkisi geçici olduğundan tedavinin tekrarı gerekir. Oldukça pahalı bir yöntemdir. Ayrıca bu ilaca allerjisi olanlarda, gebelerde ve kas problemi olanlarda kullanılması uygun değildir. Antibiyotikler veya kas gevşetici ilaçlarla birlikte kullanılmamalıdır.
Uzm. Dr. Şenay Sarıtaş
Güzel ve Alımlı Görünmenin Sırrı
Güzel ve alımlı görünmenin sırrı sağlıklı bir cilde sahip olmaktan geçer.
Cildimizde sorun oluşmasını beklemeden önlemler almak sağlıklı bir cilde sahip olmak için özen göstermek her zaman en mükemmel tedavidir. Sağlıklı bir cilde sahip olmanın en başta gelen unsurlarından biri düzenli ve sağlıklı beslenme düzenli uyku stressiz yaşam ve cildin temizliğidir. Tabii ki sigara ve alkolden uzak durmak gerektiğini söylemeden geçemeyiz…
Özellikle şu günlerde içinde bulunduğumuz kış mevsimi dolayısıyla, ciltte kuruluk artmakta bu da egzamaya yatkınlığı artırmaktadır. Kış mevsiminde soğuk havalarda cildi nemlendirici losyonlarla kurumalara ve çatlamalara karşı korumak gerekir. Ben kış aylarında deri bariyerini koruyucu nemlendirici losyon kullanıyorum. Nasıl ki yazın güneşin zararlı etkilerinden korunmak için güneş koruyucular kullanıyorsak. Özellikle kışın karlı havalarda güneş koruyucu kullanmayı ihmal etmiyorum.
İdeal bir güneş koruyucu en az 30 koruma faktörlü nemlendirici özelliği olan Ultraviyole A ve B ye karşı koruyuculuğu olan alerji ve komedon yapıcı etkisi olmayan koruyuculardır. Cildimizin erken yaşlanmaktan lekelenmelerden ve deri tümörlerinin oluşmasını engellemek için güneş koruyucular olmazsa olmaz cildimizin sağlıklı olmasında en önemli unsurdur. Cildimiz sabah ve akşam ılık su ile Ph 5.5 olan sabun ve temizleyici jel ile cildimiz temizlemek gerekir. Özellikle hanımların makyajları günün sonunda temizlemesi şarttır. Kar tatili yapacak olanlar kışlık giysilerinin yanında güneş koruyucularını da yanlarına almayı ihmal etmesinler. Cildimizin genç kalmasını sağlamanın bir diğer unsuru bol su tüketmektir. Su toksik maddelerin atılması cildin yenilenmesi ve nem dengesinin sağlanması açısından önem arz eder. Sabahları aç karnına su içiyorum ve gün içinde bol su tüketmeyi ihmal etmiyorum. Aynı zamanda kış aylarında tırnaklarda kırılmalar sık gözlenir. Biotin saç deri ve tırnak için en önemli vitamindir. Her gün biotin tableti alıyorum saçlarımın daha doğal parlak ve sağlıklı olması için biotin içeren solusyon ile masaj yapıyorum. Tırnakların kırılganlığını ortadan kaldırmak ve güçlendirmek için biotin içeren tırnak kremi ile düzenli olarak tırnaklarıma uyguluyorum. Beslenmenin öneminden bahsetmiştim bunun için beslenmeme dikkat ediyorum. Özellikle Avit yönünden zengin gıdaları tüketmeye çalıyorum ki bunlar yeşil yapraklı sebzeler, havuç, yumurta, süt, sarı meyveler, balık, lahana kalsiyum açısından zengin üzüm, incir, süt ve süt ürünleri, soya fasulyesi, ceviz, fıstık, brokoli, kuru baklagiller, kurutulmuş meyve kayısı da bol bulunmaktadır.
Sigara içenler ve çiğ yumurta tüketen kirşlerin biotin eksikliğine karşı özellikle süt, karaciğer ceviz tahıllar soya fasulyesi ve yumurta tüketmeyi ihmal etmemelidirler. Sağlıklı bir cilt için cildin temizlenmesinin öneminden bahsetmiştim. Cildin temizliği önemlidir ve ek olarak özellikle kış aylarında uygulanmasının daha doğru olduğu peeling uygulamaları cildi canlandırmak temizlemek ve nemlendirmek için gereken en önemli uygulamadır. Kış mevsiminde artan hava kirliliği soğuk hava cildimizde nem dengesinde bozukluğa ve cildin soluk ve cansız görünmesine neden olur. Belirli aralarla uygulanan peeling yöntemi ile cildimizin canlı görünüme kavuşması gençleştirilmesi kısacası canlı ve diri bir görünüme kavuşması sağlanmış olur. Bu konuda ben de bu uygulama için uygulayıcı tarafından yapılması gereken işlem olduğundan dermatolog arkadaşıma başvuruyorum.
Son olarak; sağlıklı ve mutlu bir hayata sahip olunduğunun en güzel göstergesi sağlıklı bir cilde sahip olmak ve güzel görünmektir.
Uzm. Dr. Şenay Sarıtaş
Lazer Epilasyon Nedir?
Sağlıklı ve güzel görünmek için pürüzsüz ve lekesiz bir cilde sahip olmayı hepimiz isteriz. Bazı lekeler doğuştan itibaren mevcuttur. Bazıları doğum lekelerini uğur işareti kabul eder ve rahatsız olmazlar bazıları bu lekelerden rahatsız olup kurtulmak isterler. Yüzümüzde ki benler ve çilleri seven insanlar olduğu gibi bir o kadar da kurtulmak isteyen bu yüzden doktora başvuran insan vardır. Yaşımız ilerledikçe cildimizde daha önce var olmayan bazı lekelenmeler oluşabilir. Bu lekelenmeler dış görünüş açısından önemlidir ve hayatımızı etkileyerek psikolojik sorunlara sebep olabilmektedir.
- Cildimizde ki lekelerin hangileri zamanla geçer?
- Hangileri önemsiz?
- Hangileri sağlık açısından önemli ve tedavi edilmesi gerekir?
- Tedavi yöntemleri ve başarı oranı nedir?
İnsan derisi farklı hücre çeşitlerinden oluşmuş komplex dinamik bir organdır. Deriye rengini veren melanindir. Deride melanositler melazonomları üretir, melanozomlar tirozini deriye rengini veren melanine çevirir. Melanosit sayısı cinsiyet ve ırka göre farklılık gözetmez. Deri tonları açısından tip I en açık tip VI en koyu arasında sınıflandırılan deri tipleri arasında melanosit sayısı açısından farklılık yoktur, sadece genetik olarak belirlenmiş melanin sentez miktarında ve melaninin keratinositlerdeki dağılımında farklılıklar vardır. melanin sentezini etkileyen iki faktör; UV güneş ışını ve hormonlardır. Bu uyarılar sonucunda deride lekelenme dediğimiz hiperpigmentasyon olur. Melanin pigmentinin ciltte birikimi ile leklenmelr oluşur. Hormonal değişiklikler, güneş ışınlarına uzun süre maruz kalma, gebelik, genetik yapı, kimyasallar ve hormonal tabletler leke oluşumuna neden olurlar.
Son yıllarda gelişen teknoloji lekelenmelerin tedavisinde önemli avantajlar sağlamaktadır. Lekelenme tedavilerinde çeşitli kremler lazer ve kimyasal soyma ( peeling) ile % 90 ‘a varan başarılı sonuçlar elde edilmektedir. En başta lekelenmelerin oluşumunu engellemek veya leke tedavisi sonrasında tekrarlamaları önlemek amacıyla UV ışınlarından güneş koruyucular ile koruma sağlanmalıdır. Özellikle güneşe karşı hassas ve açık tenli kişilerin yaz aylarında güneşlenmemeleri solaryuma girmemeleri en az 50 koruma faktörlü güneş koruyucuları kullanmaları gerekmektedir.
Çiller; özellikle kış aylarında solar yazın artış gösterir. Çillerin tedavisinde en etkin yöntemler kimyasal peeling ve lazer tedavileridir. Sadece çillerde değil lekelerin tedavisinde etkin sonuç lekelerin büyüklüğü ve bulunduğu yere göre derinliğine göre sonuçlar değişmektedir. Bazılarında lekelerin rengi soldurulur bazılarında tamamen yok edilebilir. Doğum kontrol hapları kullanımı sonucunda veya gebelikte döneminde oluşan lekeler en sık yüz bölgesinde gebelik maskesi denen koyu kahverengi lekelerdir. Sıklıkla esmer tenlilerde görülür. Bu lekelenmelerin tedavisinde daha çok lazer tedavisi ile sonuç alınabilmektedir. Lekelenmelerin lazer ile tedavisi bazen tek seansta başarı sağlanabildiği gibi bazen birkaç seans uygulama ile başarı sağlanabilmektedir. Lazer ile doğumsal lekelerde güneşe bağlı oluşan lekelenmelerde gebelikte oluşan lekelenmelerde çillerde akne lekelerinde yaşlanmaya bağlı lekelenmelerde uygulanabilmektedir. Özellikle doğumsal olan lekeler dışında %90 sonuç alınmakla birlikte doğumsal lekelerde %70 yanıt alınmaktadır. Cilt lekelenmelerinin azaltılmasında maskeler ve kremler kullanılmaktadır. Alfa arbutin içeren maskeler özellikle lekelenme tedavisinde kullanılmamaktadır. Alfa arbutin; ayı üzümü kızılcık yaban mersini özünden elde edilmektedir. Alfa arbutin özellikle tirozin ve dopanın enzimatik oksidasyonun engelleyerek epidermal melanin üretimini engeller. Diğer leke giderici hidrokinondur. Altın standart olarak uzun yıllardır kullanılmaktadır.tedaviye yanıt 6 ayı bulabilir 1 yıla kadar devam eder.Diğer bir ajan kojik asittir pirinçten elde edilmektedir..melanin üretimini geciktirip melaninin parçalayark leke tedavsinde kullanılmaktadir. Isoproylcatechol, özellikle gebeliğe bağlı oluşan lekelenmelerin tedavisinde % 70’e varan sonuçlar sağlar.yüksek oranda melanosititoksiktir.N acetyl 4s cysteaminylphenol; tirozin aktivitesini inhibe ederek etkilir. Azeleik asit anormal melanositlerin çoğalmasını engeller tirozinazı inhibe edici etksi vardır.%15-20 glikolik asitle kombinasyonu etkilidir.
Bunların dışında meyan kökü ekstresi gentisik asit flavonoid thiotik asit soya fasulyesi ekstresi henüz deneysel çalışma aşamasında olan diğer ajanlardır.
Kimyasal peeling; lekelenme tedavisinde oldukça sık kullandığımız yöntemdir. Etkisi melaninin uzaklaştırılmasına dayanır. TCA triklorasetik asit ile yüzeyel peeling veya yüksek konsantrasyonlarda etkin olarak tedavide başarı sağlamaktadır. Diğer yaygın olarak kullandığımız peeling ajanı alfa hidroksi asitlerdir.epidermal tip lekelenmelerde iyi yanıt sağlar.yan etkisi TCA oranla daha azdır.
Lekelenmelerin tedavisinde kullanılan diğer yöntemler
Krioterapi nitrojen ile dondurma yöntemidir yan etkisi açısından tercih edilmezler. Dermabrazyon; yan etkisi açısından oldukça etki olmasından dolayı keloid miliya kaşıntı sonrasında oluşan lekelenmeler nedeniyle standart tedavi yaklaşımı değildir alternatif tedavi olarak tercih edilmektedir.
Lazerler; selektif fototermoliz teorisine dayanılarak lekelenmelerin tedavisinde kullanılır.Çeşitli tedavilerin başarısız olduğu durumlarda tercih edilir.Tedavide kullanılan erbium yag q switched ruby argon ve pulsed CO2 lazerlerdir.Özellikle melazmada en başarılı olan fraksiyonel lazerlerdir.
Sonuç olarak; geniş spektrumlu 50 koruma faktörlü güneş koruyucular kullanılmak şartı ile ilk basamak tercih hidrokinon tretinoin retinoik asit flusinolon asetonid kombinasyonalrı ikili veya üçlü olarak kullanılmaktadır ikinci basamakta yanıt alınmazsa peeling dermabrazyon lazer eklenmelidir.
Erken tedaviye başlanılması ile lekelerden kurtulmanın daha kolay ve başarılı olacağı unutulmamalıdır.
Tedavilerin başarısı kişiden kişiye değişmekle birlikte lekenin derinliği tedaviye yanıtı etkilemektedir.
En önemlisi güneşten korunmayı hatta kışın karlı havalarda dahi korunmayı ihmal etmemek oluşabilecek lekelenmeleri önlemede en etkili yoldur.
Uzm. Dr. Şenay Sarıtaş
Cilt Lekelerinden Kurtulmak Mümkün mü?
Sağlıklı ve güzel görünmek için pürüzsüz ve lekesiz bir cilde sahip olmayı hepimiz isteriz. Bazı lekeler doğuştan itibaren mevcuttur. Bazıları doğum lekelerini uğur işareti kabul eder ve rahatsız olmazlar bazıları bu lekelerden rahatsız olup kurtulmak isterler. Yüzümüzde ki benler ve çilleri seven insanlar olduğu gibi bir o kadar da kurtulmak isteyen bu yüzden doktora başvuran insan vardır. Yaşımız ilerledikçe cildimizde daha önce var olmayan bazı lekelenmeler oluşabilir. Bu lekelenmeler dış görünüş açısından önemlidir ve hayatımızı etkileyerek psikolojik sorunlara sebep olabilmektedir.
- Cildimizde ki lekelerin hangileri zamanla geçer?
- Hangileri önemsiz?
- Hangileri sağlık açısından önemli ve tedavi edilmesi gerekir?
- Tedavi yöntemleri ve başarı oranı nedir?
İnsan derisi farklı hücre çeşitlerinden oluşmuş komplex dinamik bir organdır. Deriye rengini veren melanindir. Deride melanositler melazonomları üretir, melanozomlar tirozini deriye rengini veren melanine çevirir. Melanosit sayısı cinsiyet ve ırka göre farklılık gözetmez. Deri tonları açısından tip I en açık tip VI en koyu arasında sınıflandırılan deri tipleri arasında melanosit sayısı açısından farklılık yoktur, sadece genetik olarak belirlenmiş melanin sentez miktarında ve melaninin keratinositlerdeki dağılımında farklılıklar vardır. melanin sentezini etkileyen iki faktör; UV güneş ışını ve hormonlardır. Bu uyarılar sonucunda deride lekelenme dediğimiz hiperpigmentasyon olur. Melanin pigmentinin ciltte birikimi ile leklenmelr oluşur. Hormonal değişiklikler, güneş ışınlarına uzun süre maruz kalma, gebelik, genetik yapı, kimyasallar ve hormonal tabletler leke oluşumuna neden olurlar.
Son yıllarda gelişen teknoloji lekelenmelerin tedavisinde önemli avantajlar sağlamaktadır. Lekelenme tedavilerinde çeşitli kremler lazer ve kimyasal soyma ( peeling) ile % 90 ‘a varan başarılı sonuçlar elde edilmektedir. En başta lekelenmelerin oluşumunu engellemek veya leke tedavisi sonrasında tekrarlamaları önlemek amacıyla UV ışınlarından güneş koruyucular ile koruma sağlanmalıdır. Özellikle güneşe karşı hassas ve açık tenli kişilerin yaz aylarında güneşlenmemeleri solaryuma girmemeleri en az 50 koruma faktörlü güneş koruyucuları kullanmaları gerekmektedir.
Çiller; özellikle kış aylarında solar yazın artış gösterir. Çillerin tedavisinde en etkin yöntemler kimyasal peeling ve lazer tedavileridir. Sadece çillerde değil lekelerin tedavisinde etkin sonuç lekelerin büyüklüğü ve bulunduğu yere göre derinliğine göre sonuçlar değişmektedir. Bazılarında lekelerin rengi soldurulur bazılarında tamamen yok edilebilir. Doğum kontrol hapları kullanımı sonucunda veya gebelikte döneminde oluşan lekeler en sık yüz bölgesinde gebelik maskesi denen koyu kahverengi lekelerdir. Sıklıkla esmer tenlilerde görülür. Bu lekelenmelerin tedavisinde daha çok lazer tedavisi ile sonuç alınabilmektedir. Lekelenmelerin lazer ile tedavisi bazen tek seansta başarı sağlanabildiği gibi bazen birkaç seans uygulama ile başarı sağlanabilmektedir. Lazer ile doğumsal lekelerde güneşe bağlı oluşan lekelenmelerde gebelikte oluşan lekelenmelerde çillerde akne lekelerinde yaşlanmaya bağlı lekelenmelerde uygulanabilmektedir. Özellikle doğumsal olan lekeler dışında %90 sonuç alınmakla birlikte doğumsal lekelerde %70 yanıt alınmaktadır. Cilt lekelenmelerinin azaltılmasında maskeler ve kremler kullanılmaktadır. Alfa arbutin içeren maskeler özellikle lekelenme tedavisinde kullanılmamaktadır. Alfa arbutin; ayı üzümü kızılcık yaban mersini özünden elde edilmektedir. Alfa arbutin özellikle tirozin ve dopanın enzimatik oksidasyonun engelleyerek epidermal melanin üretimini engeller. Diğer leke giderici hidrokinondur. Altın standart olarak uzun yıllardır kullanılmaktadır.tedaviye yanıt 6 ayı bulabilir 1 yıla kadar devam eder.Diğer bir ajan kojik asittir pirinçten elde edilmektedir..melanin üretimini geciktirip melaninin parçalayark leke tedavsinde kullanılmaktadir. Isoproylcatechol, özellikle gebeliğe bağlı oluşan lekelenmelerin tedavisinde % 70’e varan sonuçlar sağlar.yüksek oranda melanosititoksiktir.N acetyl 4s cysteaminylphenol; tirozin aktivitesini inhibe ederek etkilir. Azeleik asit anormal melanositlerin çoğalmasını engeller tirozinazı inhibe edici etksi vardır.%15-20 glikolik asitle kombinasyonu etkilidir.
Bunların dışında meyan kökü ekstresi gentisik asit flavonoid thiotik asit soya fasulyesi ekstresi henüz deneysel çalışma aşamasında olan diğer ajanlardır.
Kimyasal peeling; lekelenme tedavisinde oldukça sık kullandığımız yöntemdir. Etkisi melaninin uzaklaştırılmasına dayanır. TCA triklorasetik asit ile yüzeyel peeling veya yüksek konsantrasyonlarda etkin olarak tedavide başarı sağlamaktadır. Diğer yaygın olarak kullandığımız peeling ajanı alfa hidroksi asitlerdir.epidermal tip lekelenmelerde iyi yanıt sağlar.yan etkisi TCA oranla daha azdır.
Lekelenmelerin tedavisinde kullanılan diğer yöntemler
Krioterapi nitrojen ile dondurma yöntemidir yan etkisi açısından tercih edilmezler. Dermabrazyon; yan etkisi açısından oldukça etki olmasından dolayı keloid miliya kaşıntı sonrasında oluşan lekelenmeler nedeniyle standart tedavi yaklaşımı değildir alternatif tedavi olarak tercih edilmektedir.
Lazerler; selektif fototermoliz teorisine dayanılarak lekelenmelerin tedavisinde kullanılır.Çeşitli tedavilerin başarısız olduğu durumlarda tercih edilir.Tedavide kullanılan erbium yag q switched ruby argon ve pulsed CO2 lazerlerdir.Özellikle melazmada en başarılı olan fraksiyonel lazerlerdir.
Sonuç olarak; geniş spektrumlu 50 koruma faktörlü güneş koruyucular kullanılmak şartı ile ilk basamak tercih hidrokinon tretinoin retinoik asit flusinolon asetonid kombinasyonalrı ikili veya üçlü olarak kullanılmaktadır ikinci basamakta yanıt alınmazsa peeling dermabrazyon lazer eklenmelidir.
Erken tedaviye başlanılması ile lekelerden kurtulmanın daha kolay ve başarılı olacağı unutulmamalıdır.
Tedavilerin başarısı kişiden kişiye değişmekle birlikte lekenin derinliği tedaviye yanıtı etkilemektedir.
En önemlisi güneşten korunmayı hatta kışın karlı havalarda dahi korunmayı ihmal etmemek oluşabilecek lekelenmeleri önlemede en etkili yoldur.
Uzm. Dr. Şenay Sarıtaş
Akne Nedir? Nelere Dikkat Edilmelidir?
Akne (sivilce) en sık ergenlerde olmak üzere her yaşta görülen deride bulunan (pilosebase ünite) yağ bezlerinin ve kıl köklerinin düzgün çalışmaması sonucu belirli vücut bölgelerinde (yüz gövde ve kalçalar) ortaya çıkan inflamasyondur. Akne ergenlik çağındaki gençlerin %85 inde görülmekte ve sıklıkla yetişkin yaşlardad devam etmektedir. Çok yaygındır, gençlerin yaklaşık % 85’ini etkiler. Başlangıç yaşı ergenlik çağında kızlarda 10-17; erkeklerde 14-19 yaşları arasıdır. Erkeklerde kadınlara göre daha şiddetlidir. %30 oranında multifaktöryel kalıtım gösterir ebeveynlerin de akne öyküsü olanlarda sık görülür. Akne her ne kadar sağlığı tehdit eden bir sorun olmasada ciddi psikolojik sorunlara neden olabilir. Akneler tedavi edilmediği takdirde ciddi kalıcı izlere (skarlara) sebep olur.
Özellikle sonbahar ve kış aylarında akne daha kötüleşebilmektedir. Bazen tam tersi durum olabilir yaz aylarında terleme ile birlikte yağ salgısının artmasına bağlı olarak sivilce oluşmaktadır.
Pilosebase ünite dediğimiz yağ bezi kıl kökü ve ortaklaşa kullanıldıkları kanaldan oluşur ve kanal deri yüzeyinde sonlanır. Yağ bezlerinden sebum adı verilen yağ salgısı üretilir bu salgı kanaldan deri yüzeyine açılır Kanalı oluşturan keratin üreten hücrelerdir bu kanalda kıl sebum ve keratin reten hücreler tıkaç oluşturur bu tıkaç sebum kanalda ilerleyip deri yüzeyine boşalamaz. Bu tıkaçta bakterilerin çoğalması ilerde inflamasyon yangı oluşur; şişkinlik, kızarıklık, sıcaklık artışı ve ağrı gibi belirtiler verir. Ve sonuçta sivilce adı verilen iltihabi içeriği olan kabarıklık oluşur.
Akne farklı lezyonlarla karşımıza çıkar. Temel akne (sivilce )lezyonuna komedon denir. Tıkanmış follükül büyümesiyle ortya çıkar. Tıkanmış follükül ya da komedon derinde yerleşikse buna kapalı komedon deri yüzeyine açılmışsa ve hava ile temas sonucunda açık komedon siyah nokta denir.
Aknenin oluşumunda birçok neden sorumludur. Bunların başında artmış androjenler ( erkeklik hormonu) gelir. Ergenlik döneminde hem erkek hem de kızlarda androjen seviyesi artar bu süreçte aşırı yağ üretimine sebep olmaktadır. İlaçlar akneye sebep olmaktadır özelikle lityum, hidantoin, izoniazid glukokortikoidler, danazol, bromit, ve bazı hormon ilaçları başta sayılmaktadır. Gebelikte oluşan aknede hormonal değişiklikler etkindir. Kadınlarda adet dönemine yakın hormonal değişiklikler akneyi alevlendirmektedir. Genetik yatkınlık ailesel ilişkilidir. Özellikle yağ bazlı kozmetik ürünler aknejenik mineral yağlar sebep olmaktadır. Emosyonel stresin aknenin alevlenmesine neden olmaktadır. Yüzüne elini dayamak gibi sıkı kıyafetlerin giyilmesi mekanik baskı aknenin alevlenmesinde etkin rol oynar. Çevresel tetikleyiciler hava kirliliği yüksek nem düzeyleri akneyi tetikleyicidir. Siivilcelerin sıkılması ve fırçayla tahriş edilmesi hem zararlı hem de sivilcelerin artışına neden olmaktadır.
Akne ile ilgili birçok kulaktan dolma yanlış bilgiler vardır. Çikolata ve yağlı yiyecekler suçlanmaktadır. Ancak gıdaların akne gelişimini başlattığı veya tetiklediği yönünde yayınlaşmış bilimsel bir çalışma yoktur. Fakat kişilerin yiyecekle arttığı yönünde tespiti varsa o gıdalardan az tüketilmesinde fayda vardır. STRES aknenin nedeni değildir ancak ağır stresli dönemlerde stres hormonlarının da artışı ile sivilcelerde alevlenmeler görülmektedir. Çoğu kez aknenin karaciğer hastalığından kaynaklandığı söylenir fakat sivilcenin karaciğer veya iç hastalıklarıyla hiçbir ilişkisi yoktur.
Güneşin sivilce üzerine olumlu etkisi azaltıcı rolü bilinmektedir. Ancak bu her zaman doğru değildir. Aşırı güneşlenme sonrasında deri kendini korumak adına kalınlaşır ve bronzlaşır. Güneşle azalan akneler daha sonra derinin kalınlaşıp gözeneklerin tıkanması sonucu daha da şiddetlenebilir. Solaryumda sivilce eğilimini artırabilmektedir.
Akne (Sivilce) nasıl bir temizlik yapılmalıdır?
Cildimizin günlük bakımında günde 2 kez olmak üzere temizleyici madde ile ılık su ile yıkanmalıdır. Özellikle yağlı bazlı temizleyiciler tercih edilmemelidirler. Akneli ciltler özellikle pH 5.5 olan ürünleri tercih etmelidirler. Çok sık yıkama sivilce eğilimini artırır. Doktorunuza danışarak size en uygun temizleyici seçmenizi sağlayacaktır.
Akneli ciltler göz makyajı ruj ve allık kullanabilir fakat fondöten ve pudranın kullanılması uygun olanların tercihi ile mümkündür. Özellikle fondötenin yağsız ve su bazlı olmasına dikkat edilmeli ürünlerin üzerinde nonkomedojenik (komedo oluşturmayan ) ve non-aknejenik belirtilmiş olmasına dikkat edilmelidir.
Akneli ciltli erkekler tıraş bıçağı veya elektrikli tıraş makineleri kullanabilirler. Erkekler tıraş köpüğü seçiminde dikkatli olmalıdırlar. Sivilceler tıraş esnasında tahriş edilmeden koparılmadan tıraş olunmalıdırlar.
Akne nasıl tedavi edilebilir?
Akne tedavi edilebilir bir deri hastalığıdır. Ancak tedavi süreci uzundur. Tedavi sürecinde yanıt 2. Ayda başlar 4-8 ay arasında devam etmektedir. Sivilce tedavisinde etkin yanıta ulaşmak için sabırla ve dermatoloğunuzla irtibat halinde olursanız en iyi sonuca ulaşırsınız.
Hafif akneler; Deriye sürülecek antibiyotikli krem, solüsyon ve jeller ile tedavi sağlanabilmektedir. Hafif kuruluk yapabilir yağsız bir nemlendirici kullanılabilir. Orta şiddetli aknede ağız yolu ile alınan antibiyotikler kullanılır bunlar kıl follüküllerinde bulunan bakterilere etkindir kızarıklık ve iltihaplanmalar azaltır. Hormonal kaynaklı aknelerde doğum kontrol hapları akneyi öneli derecede iyileştirebilir. Şiddetli aknede tedavi olarak ağızdan alınan isotretinoin tedavisi kullanılmaktadır.
Diğer bir tedavi seçeneği peeling; meyve asitleri ve kimyasallarla yapılan soyma tedavileri gözle görünür derecede tedavi başarısı sağlar. Glikolik asit laktik asit TCA kimyasal peeling son yıllarda oldukça etkin tedavide rol oynarlar. Akneli ciltlerde yağ kontrolü sağlamak için önerilmektedir. Peeling işleminde cilt soyularak gözeneklerin açılmasını ve temiz kalmasını sağlar ve cildi yeniler böylece akne gelişimi engellenmiş olur. Aynı zamanda akne sonucu oluşan izlerin ve lekelerin tedavisinde oldukça etkin tedavi yöntemidir.
Uzm. Dr. Şenay Sarıtaş
Terleme Problemlerinde Estetik Uygulaması
Yaz geliyor, eğer sizin de aşırı terleme sorununuz varsa botoks tedavisi ile önlem alabilirsiniz.
“Terleme (hiperhidrozis) vücudun ısı kaybetmesi olayıdır. Normal bir insan günde 4-5 kez terler. Genel ya da lokal olarak aşırı terleyenler vücut ısılarını kontrol edebilmek için gerektiğinden fazla ter üretir. Özellik ile koltuk altı bölgesi başta olmak üzere el, ayak ve yüz bölgesinde de hiperhidroz yani aşırı terleme görülebilir. Yüz, koltuk altı, ayak ve el bölgesinde görülen terleme şeklidir ve daha çok stres kaynaklıdır. Koltuk altı bölgesinin aşırı terlemesi durumu koltuk altında ıslak bir görünüme ve ter kokusuna neden olarak kişileri iş ve sosyal yaşantısında sıkıntıya sokabilir.”
Aşırı terlemenin sebepleri
“Terlemede; genetik faktörler, ter bezlerinin aşırı çalışması, fazla kilo, bazı ilaçlar, stres, menopoz, tiroit bezi rahatsızlığı, şeker hastalığı gibi pek çok sağlık problemi etkilidir. Ayrıca sinir sisteminin fazla çalışmasıyla doğru orantılı olarak terleme artar. Bununla birlikte egzersiz, sıcak hava, stres, kafeinli içecekler, baharatlı gıdalar gibi etkenler de terlemeyi arttırır. Hiperhidroz hastaları fazla miktarda ter ürettikleri için el, ayak, göğüs ve koltuk altları sürekli nemlidir. Bu durum da gündelik yaşamlarını olumsuz yönde etkiler.”
Koltuk altında aşırı terleme
“Genellikle hastalar koltuk altı aşırı terlemesinden şikâyet ederler. Özellikle de yaz aylarında bu tür şikâyetler çok daha artar. Bu durumdan şikayetçi olan kişiler için çeşitli tedavi teknikleri bulunur. Bunların arasında hem cerrahi hem de cerrahi olmayan teknikler bulunur. Ameliyatsız tekniklerin başında botoksenjeksiyonu tedavisi gelir. Bu teknik ile hastanın koltuk altı terlemesini engellemek için botulinum toksini enjeksiyonu kullanılır. Botulinum toksini etkisi ortalama 1 yıl süren, belli aralıklar ile tekrarlanması gereken geçici bir operasyondur. Botoks tedavisi ile koltuk altı ter bezlerinin çalışması yavaşlatılarak kişinin aşırı terlemesi azaltılır. Bu oldukça ağrısız bir işlemdir. Olası ağrı riski ise operasyondan önce koltuk altına anestezi etkisi olan bir sıvı sürülerek kontrol altına alınır.”
Botoks tedavisini avantajları
“Koltuk altına yapılan enjeksiyonların etkisi ortalama 15 gün içinde ortaya çıkar. Botulinum toksininin vücuda herhangi bir yan etkisi yoktur. Koltuk altlarına botoks tedavisi uygulayan kişiler operasyonun sonuçlarından son derece memnun kalır. Koltuk altlarında aşırı terleme olan, gün içinde kıyafet değiştirme ihtiyacı hisseden, ter kokusu ile başa çıkmakta zorlanan kişiler için botoks tedavisi ameliyatsız çözüm sunuyor.”
“Botoks uygulaması oldukça pratiktir. Aşırı terlemesi olan bölgeye ince uçlu insülin enjektörüyle botoks ilacı enjekte edilir. İşlem son derece basittir ve işlemden 2 ile 10 gün sonra etkisi hemen görülür. Koltuk altı terlemesi %80 oranında azalır. Hastaların en büyük yanılgısı botoksun tüm vücuttaki terlemeyi azalttığına yöneliktir ki, bu hatalı bir bilgidir. Botoks sadece uygulanan alandaki terlemeyi azaltır. Aşırı el-ayak terlemesinde de seçilecek en doğru metotlardan birisidir. Ancak el ve ayak terlemesi için yapılan botoks uygulamasının etki süresi biraz daha kısadır. Kısa süreli bir uygulama olup 8-10 ay etkilidir. Eğer genel bir terleme hali yok ve sadece bölgesel olarak aşırı terleme durumunuz varsa siz de botoksenjeksiyonu tedavisi yaptırabilirsiniz. Böylece aşırı terleme sorununuzdan kurtularak iş ve sosyal yaşantınıza daha güvenli bir şekilde devam edebilirsiniz.”
Selülit Tedavisinde Mezoterapi Uygulaması
Her kadının korkulu rüyası olan selülitin mezoterapi uygulamasıyla nasıl tedavi edildiğini anlatıyor.
Mezoterapinin tanımı
“Mezoterapi günümüzde estetik tıp dalında selülit tedavisinde, yüz gençleştirme ve saçlı deri tedavilerinde oldukça sık bir şekilde uygulanmaya başlamıştır.Uygulamanın içeriği vitaminlerin, minerallerin, aminoasitlerin, enzimlerin ve homeopatik ilaçların, karışımlar halinde, mikroenjeksiyon tekniği ile cildin orta tabakasına enjekte edilmesi yöntemidir. Bu işlem sırasında hazırlanan bu karışım 4 ila 6 mm arasındaki ince uçlu iğnelerle direkt hedef dokuya enjekte ederek bölgenin tedavi edilmesi sağlanmaktır. Bu yöntemin temeli seri şeklindeki iğnelerin çarpma etkileri ile bağışıklık sistemine harekete geçirmek, kılcal damar ve kanlanmanın artışı ile direkt hedef organı etkilemektir.”
Mezoterapinin uygulama alanları
“Selülit tedavisinde kullanılmasının yanı sıra cilt yenileme, lifting, leke tedavilerinde, bölgesel incelme ve saç tedavisinde de yaygın olarak kullanılmaktadır.”
Selülit tedavisi ve bölgesel incelmede mezoterapi uygulaması
“Selülit ve bölgesel zayıflama için istenilen bölgelere ince uçlu iğne ile hazırlanan mezoterapi karışımı enjekte edilir. Enjekte edilen karışım o bölgedeki yağ bloklarını yıkıp, kan dolaşımının artmasını sağlar. İşleme düzenli olarak devam edilirse selülit oranında azalma görülür. Ayrıca bölgesel olarak incelme de başlar. Kişide genel bir kilo problemi söz konusu olduğunda mezoterapi ile birlikte diyet de uygulanır. Diyet verilmeden önce kişinin boy, kilo ve vücut ölçüleri yani yağ ile kas oranları hesaplanır. Kişinin kilo almasına neden olan herhangi bir sağlık problemi varsa araştırılır ve altında yatan bir neden bulunduğunda tedavi edilmesi sağlanır. Kişinin bazal metabolizması, günlük aktiviteleri ve alternatif yemek biçimleri göz önüne alınarak kişiye özel diyet programı hazırlanır. Kas kaybına neden olmadan düzenli ve sağlıklı beslenme tarzı ile protein, karbonhidrat, lif, yağ, vitamin ve mineralden zengin diyet sayesinde sağlıklı kilo verilir.”
Mezoterapinin avantajları
“Mezoterapinin en büyük avantajlardan birisi bölgede zayıflama sağlarken sarkma problemine neden olmamasıdır. Tam tersine toparlama ve şekillenme sağlamasıdır.Kadınlarda özellikle gebelikten sonraki sarkma problemlerinde ve yaşlanmaya bağlı kol altlarındaki sorunlarda bilinçli bir şekilde uygulandığında başarılı sonuçlar elde edilebilir.”
Uygulama süresi ve aralıkları
“Mezoterapi tedavisi kişiden kişiye göre değişmekle birlikte ortalama 8-10 seans sürer. 3. seanstan sonra sonuçlar görülmeye başlar. Yöntem son derece pratik olup ortalama 10-15 dakikada gerçekleştirilir. Seans aralıkları minimum 5 ila 7 gün arasında olmaktadır. Tedaviden sonra kişinin günlük hayatını etkileyecek herhangi bir durum söz konusu olmaz. Bazen yapılan iğne yerlerinde hafif morluklar oluşsa da bu durum ortalama 5 ila 7 gün içerisinde geçer.”
FUE Yöntemi Nedir?
SAÇLARINI ÖZLEYENLER IÇIN TÜM YÖNLERIYLE SAÇ EKIMI (FUE YÖNTEMI NEDIR?)
Saçını yaş, genetik ya da dış sebeplerden dolayı kaybetmiş olan kişilerin başvuracakları tedavi yöntemi saç ekimi hakkında işte bilinmesi gerekenler…
Saç ekimi, son yıllarda oldukça popülerleşti ve rağbet görmeye başladı. Bunun sebebi, tedavi yöntemlerinin gelişmesi ile saç ekiminin artık çok daha kolay ve acısız bir işlem haline gelmesinden kaynaklanıyor.
Saç ekiminde son yıllarda en çok kullanılan yöntem olan FUE yöntemi ile kişi rahatlıkla istediği görünüme kavuşabiliyor. Saç ekimi tedavisi ile ilgili Seycan Tanfer, FUE yöntemini şöyle anlattı:
FUE yönteminde, kafanın belirli bir bölgesinden alınan saç kökleri, saç olmayan bölgelere eklenir. Bunun için saç ekimi öncesi köklerin nakledileceği bölgedeki saçlar, folikül çıkarma yapılmadan önce 1 mm olacak biçimde kısaltılır. Saçların ekileceği alan lokal anestezi ile uyuşturularak saç tellerini saçsız olan kısma nakletme işlemi başlar. Lokal anestezi sayesinde kişi herhangi bir acı ya da ağrı hissetmez. Ayrıca yöntem kesik ya da dikiş içermediği için zaten genel olarak ağrısızdır. Bu şekilde ilerleyen tedavinin süreci ise şu şekilde:
● Ekilen saçlar ilk bir ayın sonunda dökülür.
● Saç ekimi yapıldıktan 2 ya da 3 ay sonra dökülen saçlar yeniden çıkmaya ve uzamaya başlar.
● 6 ay sonra saçlar dikkat çekici bir hal alır ve 1-1,5 yıl sonra da doğal görünüme kavuşur.
● Ekilen saçlar kişinin kendi saçı olduğundan,saçsız bölgede çıkmaya başlayan saçlar, yine kişinin normal saç rengi ve şeklinde olur.
● Ekilen saçlar, dökülmemeye kodlanmış olan saçlı bölgeden alındığı için, nakil sonrası dökülme yaşanmaz.
● Ayrıca mümkün olduğu takdirde 2-3 gün içinde doğal saçlara kavuşturan tıraşsız saç ekimi yöntemi de uygulanabilir.
FUE YÖNTEMİNİN AVANTAJLARI
FUE yöntemi kullanarak, ortalama 1 ile 1,5 yıl içerisinde tedavi sonuç veriyor. Bu tedavinin en olumlu yanı, saçın alındığı alanda herhangi bir kesik ya da dikiş bulunmaz. Bu ameliyat sonrası çok az ağrı yaşanır ve iyileşme süresi de oldukça çabuktur. Sadece nakli yapılacak saç köklerinin alındığı bölgede çiziklere rastlanabilir fakat bunlar da çok çabuk iyileşir.
Estetikte Altın İğne Uygulaması
“Altın iğneleri cildin altında mikrodalga düzeyinde radyo frekansı enerjisi uygulayarak cildin sıkılaşmasını ve gençleşmesini sağlar. Gevşek, buruşuk, lekeli ve sivilceli ciltlerin tedavisinde kullanılır. Altın iğne uygulaması uzun süredir uygulanan son derecede etkili ve güvenilir bir tekniktir.”
Altın iğne tekniği nasıl uygulanır?
“Radyofrekans cihazının altın iğneli başlığı cilde temas ettirildiğinde mikro iğneler otomatik olarak ayarlanan derinlikte cilt içerisine hızlı bir giriş yapar. Gold stamp adı verilen, üzeri altın kaplama, 1-2 mm uzunluğunda, 140 mikro ağırlığında iğneler kullanılıyor. Bu iğneler özel aparatlara takılarak cilde mikro kanallar açılıp uygulanıyor. Çok sayıdaki altın uçlu mikro iğne ile cilt üstünde fraksiyonel mikro delikler oluşturulur, sadece iğne ucundan gönderilen ve cildin üstüne temas etmeyen radyo frekans ile dermiste kollajen ve elastin üretimi tetiklenir. Bu işlem yapılırken epidermis ve yüzeysel cilt tabakalarına potansiyel termal hasar verilmez. Amaç verilebilecek en yüksek enerjiyicilde hiçbir zarar vermeden doğrudan cilt altına ulaştırmaktır.”
Yüz gençleştirme tedavisinde
“Altın iğneli radyo frekans uygulaması özellikle yüz bölgesinde alın, kaş arası, göz çevresi, dudak üstü ve yanaktaki kırışıklıkları tedavi etmekte oldukça sık kullanılmaktadır. Yine radyo frekansın yüzde gerginliğe yol açan ve sarkmayı toparlayıcı bir etkisi de bulunmaktadır. Altın iğne yöntemi, boyun ve dekolte bölgesindeki kırışıklıkları ve sarkmaları düzeltmede oldukça etkili bir tedavi yöntemidir.”
Yara ve sivilce izlerinin tedavisinde
“Özellikle yara izlerinin direk olarak içine uygulandıkları için oldukça etkili olmakta ve ciltteki yara izlerinin hafiflemesi sağlanabilir. Altın iğneli radyofrekans yönteminin en sık kullanıldığı alanlardan bir tanesi yüzdeki sivilce izlerinin tedavisidir. Bu izlerin çapları küçülür, derinlikleri azalır, derin olan sivilce izleri hafifler hafif olanlar geçer, gözenekler daralır, cilt daha canlı ve berrak bir hale gelir. Bu amaçlı fraksiyonel CO 2 lazerle kombine edilerek kullanmak tedavinin verimliliğini artırmaktadır.”
Çatlak tedavisinde
“Çatlaklarda bir çeşit iz olduğu için deri ve deri altı yırtıklarının tedavisinde fraksiyonel radyofrekans oldukça başarılı sonuçlar vermektedir. Çatlakların tamamen yok olması mümkün olmasa da daha iyi hale getirilebilir, rengi düzeltilebilir, çatlakların çapları daraltılabilir, cilt daha pürüzsüz bir hale getirilerek çatlakların görünürlüğü azaltılabilir. Altın iğne radyofrekans tedavisi çatlaklarda 3-4 hafta aralıklarla en az 3 seans olarak uygulanmaktadır. Çatlak tedavisi arzu edilirse fraksiyonel karbondioksit lazerlede kombine edilmektedir.”
Kol ve bacaklardaki sarkmaların tedavisinde
“Özellikle kilo alıp vermeden kaynaklanan deri sarkma ve gevşekliğinin tedavisinde altın iğne tedavisi başarılı bir şekilde uygulanmaktadır. Uygulama kolların ve bacakların iç yüzeylerine son derece konforlu bir şekilde 1 ay aralıklarla 3 seans olarak yapılmaktadır. Ortalama 1 ay sonra kol ve bacak bölgesinde cildinizin gerginleştiğini ve sarkmanızın azaldığını görebilirsiniz. Bu sayede vücudunuzdaki sarkmalar ameliyata gerek kalmaksızın en aza indirilebilmektedir.”
“Uygulamaya özel ‘gold stamp’ adı verilen, üzeri altın kaplama, 1-2 mm uzunluğunda altın iğneler kullanılıyor. Bu iğneler özel aparatlara takılarak cilde mikro kanallar açılıp uygulanıyor. Aparatların altından üretilmesinin ana amacı ise altının insan vücuduyla en uyumlu malzeme olmasıdır. Altın dokulara temas ettiğinde zarar vermez, doku yabancı maddeyi tespit ettiğinde kendini savunmaya geçmez. Bu sayede iyileşme sürecinin daha hızlı olması sağlanmaktadır.”